Film izleriz, dizileri takip ederiz, müzik dinleriz, kitap okuruz, şiirde huzur buluruz. Kendi hayatımızdan kopup başka hayatlarda yaşamaya başlarız. Başka dünyalara adım atar, oradaki tüm sokaklara girip çıkar, bahçelerde geziniriz. Gerçeklerden uzaklaşmak için başka gerçeklere açarız kapılarımızı. Bizden daha kötü durumda olanları görüp ders alır, daha iyi durumda olanlara da gıpta ile bakarız. Ara vermeden bağlanırız ötekine. Bir kopuş ve bağlanış aynı anda gerçekleşir.
Sinemaya girdiğimizde karanlık bir dünyanın içine doğar film. Karanlık bir salonda değil sahnedeyizdir. Kimi zaman başrol oynarız, kimi zaman pencerinin ardından bakan adam oluruz. Bambaşka bir eksende can bulur ruhumuz. Film bitip sona erdiğimizde ışık tekrar açılır ve aydınlık dünyaya geri döneriz. Fakat dönmek bile yetmez o etkiyi sonlandırmaya. Çıktığımızda hala o dünyadayızdır aslında ve konuşmak, paylaşmak isteriz. Ben olsam şöyle yapardım, böyle olurdu gibi cümleler kurarız. Hayalle gerçek arasında sıkışıp kalırız.
Akşam olup da eve gittiğimizde arkadaşımız olur televizyon. Her kanalda başka bir dizi, başka bir hayat. Karşı komşuyu pencereden izliyormuşuz gibi izleriz o rekli cam kutuyu. Oradaki karakterlerle birlikte ağlar, birlikte güleriz. İyi ve ezileni korumak, kötü ve gaddar olanı cezalandırmak isteriz. Onları hayatımıza alır, kabullenir ve gelecekte başlarına neler geleceğini merakla bekleriz. Gizli bir birliktelik kurar, gerçek dünyamızda o hayallerle yaşarız.
Yolda, işte, evde, arkadaşlarla sohbette... Her yerde ve her zaman hayatımızdadır müzik. Kimi zaman sadece bizim kulağımızdadır, kimi zaman da aramızdadır başkalarıyla. Mutluyken de vardır o, mutsuzken de. Neşelinince başka bir tonunu dinleriz, dertliyken daha başka bir tonunu. Konu değişir, ruh hali değişir, tarz değişir ama hayatımızdaki müzik hep baki kalır. Hayatın ritmine kaptırıp devam ederiz.
Renkli bir kapağın ardındaki yaşamlara tutunuruz bazen. Kimi zaman bir saraya konuk olur, kimi zaman da sonu olmayan bir yolda yürüyormuş gibi hissederiz kendimizi talihsiz hikayelere bakarken sayfaların ardından. Kelimelere sığınarak bir dünya kurarız kendimize. Hayal gücümüzün sınırsızlığı ile canlanır sözcükler zihnimizde. Hem bitsin istemeyiz sayfalar azaldıkça, hem de meraktan yerimizde duramayız sonuca ulaşmak için. Bittiğinde de rafa kaldırıp tozlanmasını bekleriz.
İlkokul günlerimizle başlar şiirle tanışıklığımız. Atatürk, Cumhuriyet derken annemize yazdığımız şiirle değişmeye başlar içerik. İlk aşkla değişik bir boyutta ilerlerken topluma eğilmeye başlarız. Şiirin aslında hayat olduğunu farkeder, her okumada farklı anlamlar yükleriz kelime dizilerine. Kelimelerin gizli dünyasına alıştık mı bir kere kopamayız o gizlemli sözcüklerden, okudukça okuruz.